Ana Sayfa Köyümüz Köylülerimiz Şiirler - Yazılar Galeri Rehber Basında Biz Yönetimimiz İletişim
KARALAMA DEFTERİNDEN…DOGS (KÖPEKLER) 1

ufak ufak dokunuşlar, hafif rutuşlar ali ihsan bütüner'in kaleminden
Burada hava bulanık amasular daima duru akardı. Ne ki, bir gün iş tersine döndü ve sular bulandı. İnanmayacaksınız ama sular, kırmızıya boyandı.
 
İşte bunu soracaktım, Ali Başkan’a.
Burası Alplerin, ayak uçları, hatta parmakları desek de olur. Ben köyün etrafını çevreleyen dağların arkasını, göremiyorum. Çünkü dağların başından hiç duman eksik olmuyor.
Dağlar hep orman, hep yeşil. Yeşilin bütün tonları. Bazı yeşiller var ki, üstüne kırağı düşmüş gibi, bembeyaz.  Diğer tonları anlatamam ki, siz anlayasınız. Gelip görmelisiniz burayı. Burası mı?
Burası: Doğu Fransa’nın içinde yer alıyormuş. STRASSBOURG’A 35 km. 500 kusur hanelik bir köy. Adı: NIEDERHASLACH gibi bir şey, doğru mu yazdım bilemiyorum. Köyün, görünen özelliği; etrafının gür ormanlarla kaplı dağlarla çevrili olmasıdır. Tam orta yerinde büyükçe bir düğün salonu, devrini tamamlamış bir iki fabrika kalıntısı. Bir otel, bir bakkal, bir eczane, bir de oto tamircisi var, o da Türk. Yine köyün tam ortasında bakıma muhtaç bir CAMISİ, birde derbeder “İMAMI” var. Cami ile düğün salonunun ortasında, kocaman birde oto parkı mevcut. Derenin kenarından az yukarı kuzeye doğru 500 metre yürüdünüz mü, 12.yy dan kalma büyük bir kilise. Bu kilise, Fransa’da bulunan dört büyük KATEDRAL den birisi imiş. Gerçekten görmeye değer bir ihtişama sahip. Ama ben henüz içine girip görmedim, ara sıra önünde dolaşıyorum. Şu anda o kilisenin çanları çalıyor. Niye çalıyor onu da bilmiyorum. Çünkü, batı toplumunun %80 ateist olduğu gibi buralarda da kiliseye hiç giden yok. Papazlar da, karizmayı çizdirmemek için aç karına (boş yere) çan çalıp duruyorlar galiba.
Ha birde köpek havlıyor… Ona sonra geleceğim.
Bu köyün bir ana yolu, ona paralel bir de küçük deresi var; tam köyün ortasından akar. Köy işte bu yol ile derenin etrafına kurulmuş. Derenin suyu her zaman berrak akar. İçinde balıklar oynaşır, ördekler yüzer. Ne balıkları tutan olur, ne de ördekler avlanır burada. Hatta ördeklerin beş tane de yavrusu var. Anneleri ha bire eğitmek için çekip çeviriyor durmadan. Aslında yavru ördekler daha fazla imiş, ancak bizim Türk çocuklarından muzibin biri bir kaçını, halletmiş(!).
Batıda hayvanlara dokunulmaz. Şehirler arası yollardaki levhalarda “Dikkat! Geyik Çıkabilir” yazılarına sıkça rastlarsınız. (Ama taş düşebülemez!). Çünkü bu dağlarda, hiç taş görmedim. Şimdi dönelim köyümüze.
Anlatmaya çalıştığım gibi burası sakin, suyu berrak ve tatlı, havası temiz, geceleri; birkaç araba sesinden ve köpek havlamasından başka çıt çıkmaz. Bir de azıcık nem kokusu, köpeklerin yol kenarlarındaki dışkıları ve pis kokusu olmasa tam yaşanacak yer yani.
 
Bir gün Ali Başkanla iftar etmiş camiye geliyorduk. Hava gayet iyi ve arabanın ön camları açıktı. Ali Başkan bir ara durur gibi oldu, ben de yan tarafıma başımı çevirmiştim, sağ taraftan bir gelen mi var diye. Baktım, 60-70 cm. boylarında beyaz bir köpek bana bakıyordu.
“-Hoşşşt !” Dedim. Ali Başkan, hemen gaza bastı ve:
“-Hoşşşt! Deme. Aman ha!”
“-Niye?”
“-O namussuz biraz ahlaksız, eğer senin hoşşşt demene kızdı ise bir gün önüne geçer.”
“-Yapma ya…   O, ne bilecek beni ki?”
“-Bilir, bilir unutmaz, terbiyesiz. Çok tehlikeli ve kincidir ha.”
“-Allah, Allah! Demek kinci!” (İyi ki “DİNCİ” demedi, Ali Başkan)
“- Evet, hem de nasıl? kinci! Aslında salmamaları gerekirdi. Ama neden saldılar bilmem. Bak hocam, burada köpekler sigortalıdır. Burada köpeklere vurulmaz, hoşşşt denmez. Avrupalılar, köpeklerini çocukları gibi severler, hatta ondan da, öte. Adamlar köpeksiz yola bile çıkmazlar. Dikkat et! her arabada bir köpek var. Çoğu evlerin bahçe kapısında; (ATTENTİON AU CHİEN)   yazar, manası: “DİKKAT BU EVDE KÖPEK VAR” demektir. Her arabada bir köpek olduğu gibi, her evde de bir veya daha  fazla köpek mevcuttur.”
“- Epey zaman oldu. Yolda köpek gezdiren bir bayanla, karşılaştık. Köpek, bayanın elinden nasıl kurtuldu; fişek gibi üstüme geliyor. Ufak tefek bir şey, ama gelişi tehlike, sanki beni parçalayacak. Yanıma yaklaşınca ağzına öyle bir tekme savurdum ki, köpek neye uğradığını bilemedi. Olduğu yerde birkaç takla atarak bayana doğru koşmaya başladı.
“-Seni it seni, bizi bir şey sanmadın galiba, dedim.”
Bayan, köpeğini kucağına alıp öpüp okşayarak, “O mama sakin ol” diye köpeğini teskin etmeye çalışırken, bana öyle öfkelendi ki:
-Niye vuruyorsun? o bir hayvan. O, benim her şeyim. Nasıl vurursun ona?
“-Ama madam, siz de gördünüz üzerime nasıl saldırdığını.” Demeye kalmadan köpeğin ağzından akan kanların arasından, eline gelen kırılan dişleri de görünce bayan büsbütün çıldırdı:
“-O, mösyö yaptığınız büsbütün barbarlık, bak dişini kırmışsınız hayvanın.”
“-Üzgünüm Madam, ama şey… Beni ısıracaktı.”
“-Kes sesini, ısırsa ne olurdu sanki? Onun sigortası vardı, sigortası öderdi.”
“-Benim de SİGORTAM VAR. GİT O ZAMAN, TAKTIR KÖPEĞİYİN DİŞLERİNİ. BENİMKİ DE ÖDER.” Dedim.
“-İşte burada köpekler, öylesine kıymetlidir. Dedi.”   Ali Başkan. Şunu da ilave etti:
“-Aman hocam burada köpeklere dikkat et, “İTE BULAŞMA ÇALIYI DOLAN” çünkü senin SİGORTAN YOK BURDA. Yoksa başın belaya girer.”
“-VAY ANASINA BEE” demişim kendi kendime. Oysa biz iyi köpek taşlardık, ne oldu bize yahu?  Şimdi köpek de,  bir dur olduğun yerde! Ondan sonra köpekler aklımdan çıkmaz oldular. “DOGS” bu İngilizcesi, Türkçesi: “KÖPEKLER” demek.
Ya Arapçası? “MÜFREDİ” (yani tekili ) : “KELB”, CEM’îSİ (çoğulu) : “KİLÂB” olsa gerek.
 
Evet “KÖPEKLER”!
Kaç çeşit köpek var acaba? Bilinmez. En azından ben bilmem. Hiç köpeğimiz olmadı çünkü.
Köpek mi? Taşla, geç efendim.
Ben de taşlar geçerdim.
Ama taşlamakla iş bitmez imiş. Köpek deyip de geçilmez imiş.
Biraz tuhaf ama o günden sonra köpekler hep aklıma takılı kaldı. Köpekleri düşünmeden edemedim. Bari aklıma gelenleri not alayım da, gündemimden düşüreyim düşüncesiyle, yazdım işte bir şeyler “Karalama Defterime”.
 
Biraz Nostalji ve Genel Köpekler:
Efendim, çocukluğumdan hatırlıyorum. Bizim köyde de, bir hayli köpek vardı. Av köpekleri, çoban köpekleri ve sokak köpekleri vs… Bunların en önemlileri, şüphesiz çoban ( davar) köpekleri idi. Köylülerimizin geçim kaynaklarından biri de davarcılıktı ve birkaç tane davar sürüsü  vardı. Çoban köpekleri, çobanların en iyi yardımcılarıydı… O yüzden çobanlar, iyi cins köpek beslerlerdi. Hatırladığım kadarıyla işte bir iki örnek.
 
“Baba Gıllı”:
Boşnakların “GILLI”, isterseniz siz   “KILLI” diye okuyun. Bu aslında “BABA GILLI” dır. Hayvanın tüyleri çok gür ve sert olduğundan ona, köyümüzün ağzıyla “GILLI” derlerdi. Baba “GILLI”, bir metre ye yakın boyu, kocaman kafası, sert tüyleriyle, ASLAN gibi bir görünümü olan korkunç bir hayvandı.   Bir zaman sonra öldü.
Aradan 8-9 ay sonra, ortaya yeni bir “GILLI” türedi köyümüzde. Ha bir de kardeşi “GÜDEK”. Meğer “BABA GILLI”, ölmeden önce zürriyetinin devamı için, şey etmiş, yani önlem almış.   İşte yeni “GLLI ile GÜDEK”, “BABA GILLI”NIN neslinden imişler.
Şimdi bu “GILLI-GÜDEK” kardeşler, köyü kestiler aldılar adeta.   Onlar, güttükleri sürünün başında iken, değil oradan bir davar çalmak, sürünün yakın semtine bile yaklaşamazdınız. Boşnakların ağılına girip de, değil hırsızların davar çalması, dağdaki aç kurtlar bile dağdan inmemeye yemin etmişlerdi adeta. Boşnakların sürüsünde işin mi var? ta uzaktan çobana sesleneceksin. Sürüye girmek için çoban size vize verirse “GILLI-GÜDEK”, onu anlarlar ve sonra serbestçe girebilirdiniz, yoksa imkansızdı. Hatta Boşnakların evinin yakınından  geçmek bile sakıncalıydı. İşte o yüzden ben hep; iki elime iki taş alır, ayaklarımın ucuna basa, basa kenar evlerin arkalarından geçerdim. Neme lazım değil mi efendim?   Onlar, bu tutumları ile, öyle “karizma” yaptılar ki; geçin öteki mahalleleri civar köylerde bile nam salmışlardı. Civar köylerdeki çobanlar arasında “GILLI-GÜDEK” kardeşler öyle konuşulur olmuştu ki, ta ALANYA’DA bile duyulur olmuş namları. Artık onlar bir “EFSANE” idiler.   İşte o yüzden ALANYALI bir müşteri, birini alabilmek için talip olmuş.  ALANYALI, yüklü bir meblağödeyerek, “GÜDEK’İ” satın alıp götürmüş.   Ama güdek, gurbete dayanamamış, 90-100 km. uzaklıktan dağ dememiş, taş dememiş, ALANYA’DAN
kaçıp gelmiş. Anlayacağınız, “GÜDEK” aynı zamanda “VATANSEVER” bir hayvandı… Şimdi işi uzatmayalım,   şunu da anlatalım.
Yıl: 1968. Ben o zaman, köye bisiklet getirmiştim. O yıllarda köyümüzde hiç bisiklet yoktu. Bir gün, bisikletimle tarladan eve dönüyordum. Hava kararmıştı. Yolum, hafif virajlı ve engebeliydi. Köye 1km. falan yaklaşmıştım.  Önümdeki tepeyi aştım,
karşımda bir davar sürüsü… “GILLI-GÜDEK” kardeşler ve ekibi üstüme öyle bir geldiler ki…    Bir anda ne yapacağımı şaşırdım. Kaçsam olmaz, inip bisikletten taş atsam olmaz. Ne yapsam ki acaba derken, gayri ihtiyari elim, bisikletin ziline vardı ve zili çaldım. Köpekler, zili duyunca hemen oldukları yerde kaldılar. Ben, bu durumdan cesaret alarak ve bisikletimin zilini çala, çala üstlerine doğru ilerledim. Baktılar ki; bu gördükleri, ne at, ne araba, ne öküz ne de eşek! Görmemişlerdi, böyle hiç bir şey! Karanlıkta fellik-mellik, fıldır-mıldır, tıngır-mıngır, gelen bir şey!  Ama ne?
Ben, iyice yaklaşıncaya kadar düşündüler!!!  Üzerlerine gelen bu ne idüğü belirsiz  ŞEY(?) in;  “Herhalde bu bir “ŞEYTAN İŞİ”! olsa gerek” diye,   algıladılar ve kuyruğu kıstırıp, kaçmaya başladılar. Ben de, bisikletimin sayesinde, onların saldırısına uğramadan, sağ salim eve, ulaşabilmiş idim.
 
Çapraz Efe’nin Köpeği: O, kadro dışı bırakılmış, tek dişi kalmış bir canavardı. Sürekli evin gölgesinde yatar, gelene geçene haybeden havlar dururdu. Ama Çapraz Efe’nin köpeği, iyi de taşlanacak tam bir İT idi. Zira o, bize havladıkça biz de onu taşlardık. Attığımız taşların peşinden koşar, taşı yakalar ve tek dişi ile taşlardan intikam alırdı.
 
Kör Köpek: O aslında iyi bir çoban köpeği idi. Sahipleri, çobancılıktan, kamyonculuğa terfi edince, o da kadro dışı kaldı. Zaten biraz da ihtiyarlamış, çaptan düşmüştü. O yüzden pek ilgilenen de yoktu, onunla. O, yal çanağını çoğu zaman boş görünce kahroluyordu. Karnı pek doymadığından olacak ki, kahrından sokaklara düştü. Artık o, şimdi bir sokak köpeğiydi. Sokakları gezerken kapısı açık evleri de ziyaret ediyordu ki; kimin ekmeği yenir, kiminki yenmez, nokta işaretleri yapıyordu. Sahipleriyle hısım olduğumuz için, Kör Köpeğin nokta işaretli evlerinin başında, bizim ev geliyordu. Bizim hiç köpeğimiz olmadığı için, candan olmasa bile, öylesine seviyorduk Kör Köpeği…
Kör Köpek, dediğim gibi önce Sokak Köpeği oldu, sora da işi büsbütün haydutluğa vardırdı. Yani resmen hırsızlığa başladı.   Kimin kapısı açık, hemen dalar içeriye, ne bulursa aşırırdı. Yakalanırsa da, bir araba sopa yer, yine de vazgeçmezdi hırsızlıktan. Anlayacağınız, epey kaşarlanmıştı. O derece ki, çocukların ellerinden sıkmalarını alacak kadar. Eee, zihniyet bir kere bozulmaya görsün, köpeklerin bile dengesini bozar. Kör köpek, evlerden aşırdıkları yetmezmiş gibi, bir de bağlara dadanmış. Üzümlere ala  düştü mü, kör köpek hemen bağlara damlar, üzümler iyice tatlanınca da, bağlardan çıkmaz olmuş. Fakir fukaranın yiyeceği üzümün anasını ağlatıyormuş. Bir gün, şikayetler üzerine bağ bekçisi dayanamayıp, tüfekle gözünden vurarak, bir gözünü kör etmiş. İşte ondan kör köpek derlerdi ona.  Eşkıyalıkla ömrünü tamamladı da fakir fukara rahat etti. Yoksa, haydutlukta bayağı ilerleyecekti… Yalnız Kör Köpek, zürriyetini devam ettirecek bir girişimde bulunamadan, öylece bu dünyadan göçüp gitti.
 
Kösegilin Göyneksiz:   Zavallı yaz-kış  tir, tir titrerdi. Zayıf bir yapısı vardı.  Karnını hiçbir zaman doyuramadan titreyerek, yaşadı ve öylece öldü.
 
Kertik Abdullah'ın (GIDISI) Köpeği: Onu bilen bilir. O, orta boy sarı tüylü çığırtkan mı çığırtkan bir tipti. Kertikgilin evinin etrafında her zaman devriye gezer, bir tıkırtı duyduğu zaman hemen yaygarayı basardı. Hele güz günlerinde sergi zamanı gelince köylüler deredeki bağlarını bozmaya giderken kertikgilin evinin önünden geçen yolu kullanırlardı. İşte o sıralarda gelen geçen yolculara havlamanın tam mevsimiydi onun için.Yolcuları görünce havlamaya başlar, yolcular yaklaştıkça geri çekilir, olmadı evin damına çıkarak kendisini emniyete alır ve: "tutmayın beni" der gibi keyifle havlar dururdu. Onunda hatırası, haybeye havlayarak ömrünü tüketmesi idi.
Köyümüzde daha birçok köpek vardı, onların ne sigortası oldu, ne de maması…hatta doğru dürüst karınlarını bile doyurdukları söylenemez. İşte öyle geldiler öyle gittiler….
 
ALİ İHSAN BÜTÜNER

06.09.2009

Yorum Yaz
İsim Soyisim :
Yorumunuz :

Bu habere ilk yorumu siz yapın...
 
Copyright © 2012 Konya Bozkır Armutlu Köyü.