Ana Sayfa Köyümüz Köylülerimiz Şiirler - Yazılar Galeri Rehber Basında Biz Yönetimimiz İletişim
ANKARADAN SELAM GETİRDİK...

dr. mevlüt özer ile sizin için söyleştik

    

 KERİM İŞLER - MEHMET BÜTÜNER ANKARA YOLCULUĞUNDA

   2012 yılının Aralık ayının yedinci günü. Tarihi demir yolu evlerinin yanından geçerken nazik bir anons ile Ankara garına geldiğimizi anlıyoruz. Çok eski olmasa da tarihi Ankara garında çuf çuf sesleri artık duyulmuyor. Kulakları tırmalayan trendüdüklerinin yerini ise kibar hostes anonsları almış. Değişmeyen tek şey gar binası. Ankara garı sanki tarihle teknolojinin buluşma noktası gibi.

 

    Puslu bir Ankara sabahında Ankara’daki arkadaşlar ile buluşuyoruz. Hastaneler caddesinden geçerken numune hastanesi, İbn-i Sina hastanesi, Hacettepe hastanesi yazılarını görebiliyorum. Mevlüt abi merhum Mehmet Akif Ersoy’un istiklal marşını hemen yanından geçtiğimiz evde, evin duvarlarına kazıyarak yazdığını anlatıyor. Şimdilerde müzeymiş, Mehmet Akif Ersoy evi olarak restore edilmiş. Semtin adı Hamamönü imiş. Bayraklı bir binanın önünde durduğumuzda Mevlüt abinin mekanına geldiğimizi anlıyoruz. Ankara’daki bir kaç öğrenci arkadaşımızla birlikte Mevlüt abinin odasına çıkıyoruz. Geniş ve bol çiçekli bir oda. Herkesin Mevlüt abiye “Üstat” şeklinde hitap etmesi ilgimizi çekiyor ve sormadan edemiyoruz. “Yaşlanıyoruz çocuklar” diyor Mevlüt abi, 28 yıllık müfettiş olduğundan bahsediyor. Mevlüt abinin açıklamalarından anlıyoruz ki “Üstat” tabiri iltifat ve nezaketin ötesinde müfettişlik mesleğinde kıdemsiz müfettişin kıdemli müfettişe zorunlu hitap şekli imiş.Kıdemsiz müfettiş kıdemli müfettişe adıyla hitap edemezmiş. Kısa bir sohbet ve çay faslında sonra saatin onbiri geçtiğini fark ediyoruz. Mevlüt abi, Cuma namazını nerede kılmak istediğimizi soruyor ve ekliyor Hacı Bayramı Veli Camisi mi yoksa Kocatepe Camisi mi? Anlıyoruz ki Ankara’da Cuma namazı için cami seçenekleri Konya’daki kadar fazla değil. Mevlüt abi Kızılay’da çok fazla sayıda Cuma kılınan mescit olduğunu ancak hepsinin apartman altı yahut bodrum kat gibi yerler olduğunu anlatıyor ve Ankara’dan iyi anılarla dönmemiz için bu iki camiden birine götürmek istediğini belirtiyor. Kocatepe camisine gitmeye karar veriyoruz. Kızılay’dan Camiye doğru giderken Mevlüt abi bize kısaca Kocatepe Camisi ile ilgili bilgiler veriyor.Yağmur birden bastırıyor.

Kocatepe camisi aslında çok uzakta değilmiş ancak bir taksi bulup bininceye kadar bile ıslanıyoruz. 1957 yılında cami için bir proje yarışması açılmış ve Vedat Dalokay’ın projesi birinci seçilmiş. Ancak fazla beğenilmediği ve eleştiri aldığı için bu projeden vazgeçilmiş bunun yerine klasik Osmanlı mimarisinden esinlenen Hüsrev Taylan’ın projesi kabul edilmiş. Cami 4500 m2’lik bir alan üzerine yapılmış 4 minaresiyle EdirneSelimiye Camisinden, merkez kubbe ve yarım kubbeleriyle de Sultan Ahmed Camisinden esinlenilmiş. Minareleri 88 metre uzunluğundaymış. Mimar Sinan’ın geliştirdiği mimari üslubuna bağlı kalınarak inşa edilmiş. Caminin halısı, avizeleri, minberi ve mihrabı bu camiye özel olarak yapılmış. Temeli 1967 yılında atılsa da 1981 yılına kadar fazla bir ilerleme kaydedilmemiş. 1981 yılında caminin inşaatını ve mal varlığını Türkiye Diyanet Vakfı devralmış ve 1987 yılında merhum Turgut ÖZAL tarafından ibadete açılmıştır.

 
  Taksiden indiğimizde ihtişamlı dev bir yapının önündeydik. Kündekari tarzda yapılmış ahşap kapıdan içeri girerken Mevlüt abinin anklattıkların da ne kadar haklı olduğunu kendi gözümüzle görüyorduk. Mahşeri bir kalabalık, ancak ikinci katta yer bulabildik. Muhteşem bir kıraat ile namazı kıldık. Camiden çıkarken diğer insanların konuşmalarına istemeden takılıyoruz. Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL’ün de camide olduğundan bahsediyorlar. Sonradan namazı Diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez’in kıldırdığını öğreniyoruz. Camiden çıktığımızda yağmur hala devam ediyor. Kızılay’da yürümek istememize rağmen yine kendimizi en yakın taksiye zor atıyoruz. Mevlüt abinin mekanında öğle yemeğini yedikten sonra Mevlüt abiye kendisi ile röportaj için geldiğimizi söylüyoruz. Ben Mevlüt abiye röportajdan bahsederken Mehmet Bütüner arkadaşım tripot, kamera ve fotoğraf makinesi gibi teknik cihazların ayarlarını yapıyor.
 
Ve Başlıyoruz...
 
 
KERİM İŞLER:  Bizleri kabul ettikleri için Mevlüt abimize çok teşekkür ederiz.
 
MEVLÜT  ÖZER: Kerimcim ben özelikle hoş geldiniz demek istiyorum , şeref verdiniz ben çok büyük mutluluk duydum sizleri burada görmekten,burada ağırlamaktan onur duydum. Asıl geldiğiniz için ben teşekkür ederim.
 
KERİM İŞLER: Mevlüt Abi kısaca kendinizden bahseder misiniz?
 
MEVLÜT  ÖZER: 1964 Konya Bozkır Armutlu köyü doğumluyum. Çocukluğumuz ilk okulu bitirinceye kadar köyde geçti . ilk okuldan sonra Konya’ya yerleştik orta okulu 1977 yılında Konya Mevlana ortaokulu’nda , liseyi 1980 yılında Konya gazi lisesinde bitirdim.
 
Atatürk üniversitesi işletme fakültesinde öğretime başladım 1980 yılında darbenin olduğu yılda . bir müddet Erzurum’da eğitim gördükten sonra İstanbul üniversitesi işletme fakültesine geçtim ve üniversite yüksek öğrenim hayatımı burada tamamladım. 1985 yılında maliye bakanlığınca açılan gelirler kontrolü sınavına girdim. .yine 1984 yılında gazi üniversitesinde yüksek lisansa başladım. Daha sonra aynı üniversitede doktora çalışmalarım oldu. Bir dönem 1997 de maliye bakanlığı maliye bakanlık bilgi işlem dairesi başkanlığı görevinde bulundum. Tabi yayın kitap alanında bir çok yaklaşık yüzden fazla yayınlanmış makalem, yaklaşık altı bin sayfa civarında bazıları birkaç baskı yapmış kitabım var. Yirmi civarında panel ve konferansa katıldım ve halan gelirler kontrolü olarak aslında  6646 sayılı kanun ile isminin değişmiş olduğu bakanlık müfettişi olarak görevimize devam ediyoruz. Genel çerçevede böyle tanıta biliriz ama tabi konuşmanın içerisinde gerektiği yerlerde daha detaylara gireriz.
 
 
 
KERİM İŞLER: Maşallah. Mevlüt Abi Armutlu köyü gençlik konseyi olarak yeni ve genç bir yapılanmamız oldu. 1,5 yıldır teşkilatlı şekilde hizmet etmeye çalışıyoruz. Belirli etkinlikler yapıldı. Konseyimiz hakkında görüşleriniz nedir diye sorararak başlamak istiyorum?
 
MEVLÜT ÖZER: Konseyle ilgili görüşlerimi geçmeden biraz geriye dönmek istiyorum. Geçmişe şöyle bir göz atalım ki durumu daha canlı değerlendirelim. Ben ilkokulu köyde bitirdim. Benim dönemimde baktığımız zaman önümüzde birkaç örnek vardı. Sadece birkaç örnek işte, Hüsnü Tuna, Ali İhsan Hoca, ... şehirde okuma çabası içerisindeydiler. Maalesef o zamanlar kendi çevremizde yani köyümüzde bu günkü gibi bir bilinç düzeyi yoktu. İnsanlar biri bir adım öne geçtiği zaman olağan üstü bir kıskançlık duygusuna kapılabiliyorlardı  ki o zamanki gençler hakkında çok ciddi sıkıntılara sebep olabilecek maalesef yanlış davranışlarda oldu. O zaman tutkunluk vs yoktu. Hakikaten ilk köyümüzden çıkan bu ağabeylerimiz , büyüklerimiz ki bu günkü organizasyonun da zaten temelini de atan onlar. Her şeyden önce ellerinden tutan, onların önünü açacak bir mekanizmada yoktu, dernek gibi daha önceden okumuş insanlar gibi onlar birazda bizim önümüzü açmak gibi bir misyonla o zorluklara katlandılar. Tabi bugün geldiğimiz noktaya baktığımda karşımda bir liste görüyorum ki bunlar üniversitede okuyan öğrenciler ve doksan üç gibi bir rakamla. Bu hakikaten gurur duyulacak, onur verici bir rakam ama artık bize yetmiyor. Biz şunu gördük yapabileceğimizi gördük, bu gençlerin neler yapabileceğini fark ettik. Artık çok daha büyük beklentiler içerisindeyiz. Ve olmak da zorundayız. Beni en çok sevindiren de şu oldu ; köyümüzden biri her hangi bir üniversiteyi kazandığında herkes gururlanıyor, herkes seviniyor. Onun bir adım daha öne gitmesi için herkes bir çaba içine girmeye hazır. Şimdi bu kendiliğinden oluşmuş bir atmosfer değil, bu atmosferin oluşmasında tabi ki biraz önce bura saydığımız ve daha sayamadığımız öncü gurubun çok büyük rolü var. Bu derneği kuran, yöneten insanların rolü var. Ve her şeyden önce de tabi basit gibi görünse de öğrenci konseyi , özellikle öğrenciler arasındaki en etkili güç kendi sosyal çevreleridir ki kendi sosyal çevreleri ana unsurunda kendi arkadaş gurupları oluştu. Dolayısıyla kendi geçlerimizi, köyümüzün gençlerini yönlendirebilecek, sevk edebilecek belki de şu başarının altındaki temel faktörlere baktığımızda yine kendi içindeki kendi küllerinden doğan bir güçtür ki burada öğrenci konseyi bunun tepe noktasıdır. Yani sizlerin öğrenci konseyi olarak bu değerli çabaları olmasaydı , herkes neme lazımcı olsaydı yada yapması gereken faaliyetin , üstlenmesi gereken sosyal sorumluluğun farkında olmasaydı bu sayımızı doksan üç olarak göremezdik. Ama o amanın altını kalınca çiziyorum artık bize doksan üç yetmiyor. Ve olaya ben iki açıdan bakıyorum; nitelik ve nicelik olarak. Bu doksan üç kişiye baktığım zaman hakikaten Türkiye’nin her bölgesinde özellikle tıp fakülteleri var, eczacılık fakülteleri, hukuk fakülteleri var. Bunlar bizim gurur kaynaklarımız ama biz artık bu lezzeti, bu tadı, bu onuru aldık devam etmesi gerekiyor. Devam etmesi için ne gerekiyor dersen zaten buradaki en can alıcı sorunuz, ben onu bekliyorum. Buradaki faktör herkesin sosyal sorumluluğunun olması ve özellikle konsey içerisinde bu sosyal sorumluluğu aksatmadan götürebiliriz. Bu çok kolay bir hadise değil. Özellikle insanların onu gönüllü olarak yürütmesi gerekiyor çünkü bildiğim kadarıyla burada görev alan insanların bir maaş ödenmiyor, yada bir mevki makam vaat edilmiyor. Bunlar bir Allah rızası için iki sosyal sorumluluk bilincinde olarak bu işi yapıyorlar. Tabi bu birileri bunu yapacak ve şu anki ekip ne kadar başarılı ki biz doksan üçlere kadar çıktık ve biz bu rakam bundan sonra çok daha fazla olacak ve tabi ben burada seni iki açıdan yakından tanıyorum. Bir benim akrabamsın, iki öğrenci konseyi içerisindeki faaliyetlerinle yakından tanıyorum. Şimdi sen özellikle sanatsal boyutu da olan sanata da yatkınlığı olan bir kişi olman nedeni ile öğrenci konseyi için aslında gerçekten biçilmiş kaftansın ve çok yaptığın faaliyetlerde de bilinçli hareket ediyorsun, bu bizlere onur veriyor, bizleri mutlu ediyor.
 
 
KERİM İŞLER:  Teşekkür ederim. Ama tabiî ki diğer arkadaşlarımızın da bana çok fazla destekleri var. Ki ilk başkanlık teşkilatı , ilk başkan yardımcısı gibi bir yetki bize verildi. Beş arkadaşa. Bizden öncekiler de bayağı hazırlıklıydı hani biz temelin üzerine konulmuş bir tuğlalar gibi görüyoruz kendimizi. İnşallah bizde üzerimize tuğlalar koyarak ilerleyeceğiz. Soruma şöyle devam etmek istiyorum; biz 2012 yılında sekiz ay içerisinde şubat ayından eylül ayına kadar. Gençlik gecesi ile başladık İstanbul gezimiz arasında toplam onu aşkın etkinlik gerçekleştirdik. Bu etkinliklere katılan bayağı bi arkadaşımız oldu. Öğrenciler olarak, mezunlar olarak, liseler olarak ve bu arkadaşlar arasında bir kaynaşma yaşandı. Ve birbirini tanımayan arkadaşlar birbirlerini tanımış oldu, akraba olduklarını bilmeyenler akraba olduklarını öğrendiler. Ve bu etkinliklerin bize katkıları ne olmuştur,  etkinliklerin devamı niteliğinde katkıları neler olacaktır diye sormak istiyorum?
 
MEVLÜT ÖZER:  Aslında can alıcı konu bu. Neden? Doksan üç kişilik bir listeden bahsediyoruz bana göre bu geri planda temel tetikleyici faktör yada motivasyon kaynağı bu diyebilirim. Bundan kastım ne? Şimdi hayatın her alanında hatta dinimizde , inancımızda temel bir düstur var; cemaat! Niye namazı bile namazı bile tek başına kılmamız tavsiye edilmiyor. Hatta yeriliyor. Cemaat kavramı, psikolojide biz onu gurup şuuru diyoruz. Sinerji etkisi diyoruz. İnsanlar bir araya geldiklerinde başarırlar sinerji o zaman doğar , güç o zaman doğar. Şimdi bir insan köşesine çekildiğinde bu artık terkedilmişlik halidir, kopma , sosyal sorumluluklarını bilmeme halidir. Dolayısıyla başarının arkasındaki temel faktör birlikte hareket edebilme dürtüsüdür. Senin burada çok büyük bir rolün var, işini okulunu bıraktın öğrenci konseyi başkanı olarak öyle bir sorumluluk içerisindesin ki sırf şu röportajı yapmak için ta Konya’dan kilometrelerce uzaktan buraya kadar geldin. Bunu niye yapıyoruz? Bunu bir gruba aktara bilmek için ve başarının arkasındaki temel faktör gurup çalışmalarıdır ve öğrenci konseyinin çok daha etkili olarak , belki biraz daha profesyonel olarak örgütlenme yapısıyla ve çeşitlenmeyle mutlaka devam etmesi gerekiyor. Hatta gönül ister diki bu öğrencilerin belirli fasılalarla bir araya gelebilecekleri bir ortam olsun. Ben çok iyi hatırlıyorum bizim zamanımızda milli Türk talebe birliği vardı. Bizim bu günkü bilinç düzeyine ulaşmamızda bu kurumların çok büyük etkisi var.  Ve o zamanlar 1980 ihtilali ile bu tür öğrenci toplantıları kanunen yasaklandı ve artık kimse yapamaz oldu . gençler köşelerine çekildiler ve yeni gençlerin ileriye dönük projeler üretebilmesinde ciddi başarısızlar yaşandı. Ne oldu , gençler daha dünyevi arzular , istekler peşinde koşan, sosyal sorumluluktan uzak, ve grup şuuru olmayan ferdi yaşayan bu günü geçirmeye çalışan bir gençlik olarak yetişmeye başladı. Şimdi sizin bu konsey çalışmanız o şuuru tekrar canlandırdı. Yani özet olarak bunun bunlar bize yetmiyor daha fazlasını istiyoruz.
 
 
KERİM İŞLER:  Evet şimdi soracağımın sorunun cevabını biraz almış olduk. Şöyle ki artık profesyonel anlamda örgütlenmemiz gerektiğini belirtmiştiniz. Bizde bu düşünceyi öğrencileri alt birimler şeklinde ayırarak daha profesyonel anlamda teşkilatlanmayı düşünüyorduk. Sizce acaba acele mi ediyoruz yoksa zamanımıdır diye sormak istiyorum.
 
MEVLÜT ÖZER: Geç bile kalındı. Ben kendi hayatımda şunları gördüm. Ne zaman bir sorumluluk aldığımda o alanda başarılı oldum. Eğer birini başarılı kılmak istiyorsanız onu sorumlu kılın ancak kaldırabileceği sorumluluk. Dolayısıyla böyle bir organizasyonların çeşitlendirilmesi pek çok arkadaşımızın sorumluluk alması anlamına geliyor ve o arkadaşlarımız için bu sorumluluklar çok ciddi bir motivasyon kaynağı olacak. Ama bu sorumlulukları dağıtırken tabiî ki hassas davranmanız herkesin kaldırabileceği sorumluluklar vermeniz gerekiyor. Tabi nasıl bir örgütlenme planlanıyor bilmiyorum ama öncelikle motivasyonu yükseltecek , öğrencileri çalışmaya sevk edecek. Yani burada kaç arkadaşımız varsa herkese belki dönemli olarak bir kısmi sorumluluğun artırılması gerek. Mesela sanatsal faaliyetler olabilir ki onun başında da sen varsın. Gururla seni izliyoruz , armutlu köyünün böyle bir müzik gurubu olması bize onur veriyor. Başka fotoğraf olabilir resim olabilir. Ben bu yaşta ney çalmaya başladım mesela. Dernek içerisinde bu tür sanatsal faaliyetler olabilir. Yani başarılı eşittir çalışmak demek değildir asla. Başarıyı tetikleyen çok fazla faktörler var bu faktörlerden sadece birisi çalışmak.mesela bir motorlu taşıtı çalıştıran benzini midir? Hayır. Ateşleme sistemidir. Ateşleme sistemi çalışmıyorsa benzin hiçbir işe yaramaz. Dolayısıyla bu yanlıştır. ‘Çalışmadı başarılı olamadı’ bu kolay cevaptır. Motivasyonu olmadığı için başarısız oldu. Ve bide çok güzel bir söz vardır çalışmak insanı yormaz, başaramamak yorar. Konseyde de başarı ve başarısızlığı tetikleyen faktörlerin irdelenmesi , ön plana çıkarılması tabiî ki dileğimiz , beklentimiz. O noktalarda biz sizlerin büyüğüyüz, sizlere nazaran biraz daha tecrübemiz fazla ve o noktalarda sizlere her türlü yardımı, kolaylığı tabiî ki göstereceğiz.
 
 
KERİM İŞLER:  Teşekkür ederiz. Başarı nedir?  Başarıyı etkileyen faktörler nelerdir? Niçin herkes aynı başarı seviyesinde değil? Bunları etkileyen faktörlerden biraz bahseder misiniz?
 
MEVLÜT ÖZER: Şimdi konu çok geniş. Bir köşesinden biz başlayalım. Konuyu da çok fazla dağıtmadan. İsterseniz bir ara, bir reklam arası verelim.
 
      Biraz dinlenmek için Mevlüt abi'nin söylediği çaylar geldi. Çaylarımızı yudumlarken muhabbet o kadar ilerlemişti ki, ikindi namazının geçtiğini farkettik. İkindi namazını eda ettikten sonra röportajımıza kaldığımız yerden devam ettik. Haliyle araya bir zaman girdiğinden mütevellit sorumu Mevlüt abi'ye tekrar hatırlattım.
-Abi,  başarı demiştik, başarıyı etkileyen faktörler demiştik? İsterseniz buradan devam edelim.
 Mevlüt abi de her zamanki sıcaklığı ve cana yakınlığı ile sorularımıza can alıcı cevaplar vermeye devam etti.
 
MEVLÜT ÖZER: İnsanlar hemen başarıya ulaşmak istiyor, ben bunu görüyorum kısa yoldan sonuca ulaşma kısa yoldan zengin olma, kısa yoldan okulu bitirme , kısa yoldan işe girme gibi ama hiçbir şeyin kısa yolu yoktur. Temel faktör çalışmak değildir odaklanılması gereken nokta motivasyondur. Motivasyon yoksa ne kadar çalışırsanız çalışın başarılı olma ihtimaliniz çok düşüktür. Çalışmadan bir sonuç elde edemezsiniz ama çalışmaya odaklanırsanız da çalışamazsınız. Öncelikle sizi çalışmaya itecek faktörleri çok iyi tespit etmeniz gerekmektedir. Bu gün sonuç odaklı bir kavram geliştirildi. Sonuç odaklıdan kasıt şu; hayatın her evresinde uygulaya bileceğiniz temel stratejik kurallar bütünü diyebiliriz. Bunu öğrenci iş hayatı, okul hayatı, ev hayatı nereye giderseniz gidin yapın. Öncelikle yapacağınız bir planlamada sonuca bakın. Sonuçtan o sonuca ulaşmak için neler gerektiğini geriye doğru sıralayın. Şimdi  eğer öğrenci iseniz hedefiniz nedir? Her öğrencinin mutlaka bir hedefi vardır. Ama büyük hedefleri olan büyük işler başarır, küçük hedefleri olan küçük işler başarır. Formül bu kadar basittir. Nedir küçük hedefler; bir öğrenci vardır ki bütün hedefi beş almaktır yada geçerli not almaktır. Pek çok başarılı öğrenciye baktığımızda geçer not almak gibi bir hedefi yoktur. Bu çok yanlış  bir hedeftir. Yanlış  hedefler sizi yanlış yerlere götürür. İkinci gurup da okulu bitirmektir. Ama bu da başarısız olur. Okulu bitirmek de bir hedef olur ama çok küçük bir hedeftir . o zaman bir öğrenci için düşündüğümüzde hedef ne olması gerekir. Bunu çok net ortaya koyması gerek. Öğrencinin sosyal yapısıyla, geleceğe bakış açısıyla ve ilgi alanlarıyla ve birde bilim dalı ile bir kural. Yani her öğrenci hedefini kendisi koyacak. Ben üniversite öğrenci iken önüme iki hedef koydum; ya öğretim görevlisi olacağım yada müfettiş olacağım. Geriye döndüğümde ben her ikisini de gerçekleştirdim. Ve bu noktaya gelirken çok olağan üstü zorlanmadım. Zor yada kolay kavramı öznel kavramlardır başka bir deyişle sübjektif, kişiye göre değişen kavramlardır. Ve çalışkan bir insan zor kavramı yoktur. O zorun ne olduğunu bilir ve tedbirini alır. Her insan önüne koyduğu hedefe motivasyonu varsa zorlanmadan ulaşır. Motivasyonu olumsuz etkileyen temel faktör bana göre strestir. Mesela sınav kaygısı  ve öğrenci konseyi olarak sizin ilgilenmeniz gereken bir konu da bu olmalıdır. Diğer bi konu da aile içerisindeki iletişim kopukluğudur ve stresi etkiler. Öğretmenlerle iletişim kopukluğu, arkadaşlarıyla iletişim kopukluğu stres faktörleridir. Yani ulaşımından tutun, çevresel faktörler… her şey etkiyebilir. Stresle nasıl baş edilir peki. Bilimsel olarak  stresle baş etmenin en temel faktörü iyi bir analiz. Stres faktörlerini net olarak ortaya koymaktır. Ve büyük bir sorunu çözersiniz. Ama bir çok kişi bu teşhisi koyamaz. Öğrenci arkadaşların biraz daha bilinçlenmesi gerekir. İkinci bir yöntemi de eğer olumsuzları değiştirebiliyorsanız değiştirmeniz. Nedir? İşte bir sınav kaygısı varsa gideceksin bir uzmanına destek alacaksın. Ve tedavisi çok basittir. Yine eğer şartlara dokunamıyorsanız mesela stres kaynağı içinde bulunduğu sınıf, veya öğretmenle bir olumsuz bir diyalog yani seni aşan faktörler varsa o zaman kabulleneceksin. Yada çevreyi değiştirebiliyorsan değiştireceksin yaşam alanını değiştirebiliyorsan değiştireceksin. Değiştiremiyorsan kabulleneceksin.
 
 
 
KERİM İŞLER: O zaman şöyle de diyebiliriz hedef ne kadar yüksekse stres o oranda artış gösterir. Ki stres her zaman kötü müdür.?
 
MEVLÜT ÖZER: Ben ona katılmıyorum tam aksine hedef ne kadar yüksekse stres o kadar azdır artı stresin iyisi kötüsüne geçmeden önce şunu söyleyeyim. Ulaşılma imkanı olmayan ya da tesadüf ile hedef olmaz mesela üniversite okurken ben cumhurbaşkanı olacağım diye bi hedef olmaz. Yüksek hedeften kastım bu değil. Kişinin gücünü aşmayan hedefler olmalı onlar. Tamam kararı verdim çalışmaya başlamalı ve o çalışmanın verdiği zevk sizi mutlu etmeli. Belirsizliklerde stres daha fazladır. Hedef koymanın kuralları olmalı. Az önce dediğim gibi sonuç odaklı olmalı. Bide bunun dışında vaktim yok çalışmaya gibi sözler olmaz. Çok çalışma çalışmak değildir, çalıştığını zannetmektir. Mesela kulağında volkmen, elinde sigara bu çalışma değildir. Bu sadece stres yapar ve çalışma taklidi yapmaktır. Neden çünkü zaman ayırıyor ama anlamıyor. Aklı başka yerde. Bir kere çalışmanın adabı vardır. Bunlardan biri konsantrasyondur. Kulaklıkla ders çalışılmaz ben şarkı dinleyerek çalışıyorum diyen yanlış söyler. Dikkati dağıtacak her şeyi yok edeceksin. Tamamen dersi düşüneceksin. İyi bir planlama ve iyi bir çalışma olmalı. İyi bir öğrencinin spora, sosyal faaliyetlere, eğlenmeye ve çalışmaya vakti vardır. Hepsini yapmalı. Yine önemli bir etkende üzerindeki negatif enerjiyi üzerinden atmalı. Konuşmalı, resim yapmalı hobileri olmalı yani. Konsey de bunları yapabilmeli. İletişim kurabilmeli ki stresi azaltmalı öğrencilerin. Grup olarak bir şey yapmalı. Kimse tek başına bir yere gelemez. Bu iletişim aile içerisinde, okulda öğretmenleri ile iletişim önemli. Konsey olarak sizden yapmanızı isteyeceğim şey tüm öğrencilerin öğretmenleri ile iletişimlerini gözden geçirmenizdir. Bir çok yeni arkadaş okula gidip geliyor. Bu öğrencilik değil. Öğretmenlerini ziyaret etmeli. İletişim kurmalı. Benim hep böyle olmuştur ve başarımda da büyük önemi olmuştur. Öğretmenlerim de başarım için beni yönlendirdi ve yanımda oldular. Ve öğretmenlerim sayesinde Erzurum’dan İstanbul üniversitesine geçtim ve öğrenim hayatim iyi yönde çok değişti.
Bizim şu an Erzurum’daki arkadaşlarımızla  her ay  ve İstanbul’daki  arkadaşlarımızla her yıl bir kez toplanırız. Öyle bir iletişim vardı ki aramızda kaç yıl geçmiş olmasına rağmen 32 yıl geçti ama biz toplanıyoruz. Ve arkadaşlarımda iyi yerlere geldiler.yani aile arkadaş ile diyoloğunuz ne kadar iyi ise o kadar başarılı olursunuz. Ha şu da var ki öğretmenler her zaman iyi yönde etkilemez, öğretmen olmaması gereken kişiler öğretmen olduğunda ve eğitim kötü muamele ile veriliyorsa işte o öğretmen kötü etkiler. Benim hayatımda da ilkokulda böyle bir öğretmen karşıma çıkmıştı ve benim öğretimimi gerçekten kötü etkiledi.
Sonuç olarak iyi bir planlama, stres faktörünün minimuma indirilmesi, sonuç odaklı çalışma, hedeften geriye planlama ve izleme. Bu noktada konseyimize düşen görevler var, herkesin hedeflerini görmeli, önümüzdeki 93 kişinin hedefini görmelidir. Ama bu içten gelerek isteyerek yapılacak bir görev olduğu için konsey ile onur duyduğumu söylüyorum ve teşekkür ediyorum.
 
 
KERİM İŞLER: Teşekkür ediyorum. ,
.
.
MEVLÜT ÖZER: Burada sık sık şunu diyoruz. Şu çok akıllı, şu, canım ona bakma o çok saf. Bunlar biraz daha şuna benzer bir maddenin işlenmesi yani maddenin özü ile ilgili değil. Aslında o saf denilen de çok akıllı denilende doğuşta eşit bir zekaya sahipti. Ve zeka öyle bir kavram ki işlendikçe gelişir, işlenmedikçe paslanır. Siz beyninizi kullandıkça beyin gelişiyor ve kapasitesi gelişiyor, kullanmadıkça da paslanıyor giderek hantal bir duruma geliyor. Ve şu da var ki insanın beynini kullanması o kadar da kolay değil. Gerçekten de zor bir şey. Ve fiziksel bir çalışmadan daha ötesini istiyor. Konsey olarak da sizin belki öğrencilere bir tavsiyeniz de şu olmalı; mutlaka her öğrenci ayda bir kere ayda bir olmuyorsa iki ayda bir bunu da yapamıyorsa altı ayda bir , hiç başarısızım diyorsa senede bir mutlaka sosyal içerikli bir kitap okumalı. Bunları sizde tavsiye edebilirsiniz kendileri de bulabilirler.
Her şeye rağmen de dünyadaki cennetleri görebilmeli insan. Bu eşi , işi, çocukları her şey olabilir bu. Diğer önemli bir konu da insan ruhunu tatmin etmeli. Hem maddi olarak hem manevi olarak. Yani hem inancımızın gereği hem de insan olmanın gereği olarak ruhumuzu doyurmalıyız.
 Yayınlarım ise söyle;
Benim çıkardığım ilk kitap ‘tek düzen muhasebe sistemi’ diye bir kitap. 1989 yılında yazmıştım ve 1990 yayınlamak isteğimde yayıncılar bu kitabın satmayacağını söylemeleri üzerine kitabı yırttım attım.  Daha sonra ….. bunu yazdım arkasından da mali tablolar kitabını bastım. Çok da güzel sattı. Ancak ilk kitabımı yayınlamak için gittiğim bi yayıncı bana kitabı ne yaptığımı sorduğunda yırtıp attığımı söyledim. Yayıncı yapmayın ya o kitap çok güzel bir kitaptı biz sizinle daha ucuza anlaşmak için öyle demiştik dedi. Oysa çok iyi olduğunu da bilmeme rağmen attım o kitabı ama yine de yılmamıştım. Arkasından şu kitap çok Ciddi bir satış yakaladı. Şu denetim kitabı iki bin sayfalık bir kitaptı ve yedi bin kitap basılması için yayıncı ile anlaştık ve  yıl ise 1997. o zaman için de yedi bin sayı çok büyük bir sayı idi.ama çok kısa süre içinde de yayınlandı ve sattı.Ve benim artık yayıncılara karşı güvenim yoktu artık bende hiçbir yayın ağı ile çalışmamaya karar verdim ve kendi yayın ağımı kurdum. En son  şu  kitap elektronik  denetim konusunda bir doktora tezi. Ve çok fazla yayın evinden tarafından teklif geldi ve bastık.
 
 
KERİM İŞLER:  Kolay gelsin o zaman sizlere.
 
MEVLÜT ÖZER: Çok teşekkür ederim. Onur verdiniz.şeref verdiniz. Memnun oldum. Böyle bir çalışmanın başlaması ve ilk benimle başlamış olması da ayrı bir gurur verdi. Bundan sonra bu çalışmaların hem derneğe, hem öğrenci konseyine çok pozitif katkılarda bulunacağına ben inanıyor ve başarılar diliyorum.
 
KERİM İŞLER: Teşekkür ederiz Mevlüt Abi. Bizlere kıymetli vakitlerini bizlere ayırdığınız için teşekkür ederim..
 
   Ropörtajımız burada biterken Mehmet Bütüner teknik ekipmanları topluyor, Mevlüt abiye bugününü bize ayırdığı için ve beklediğimizin çok üzerindeki samimiyeti için teşekkür edip, Konya'dan gelirken aldığımız çam sakızı çoban armağanı hediyeyi takdim ediyoruz. Mevlüt abi akşam yemeğini, çok beğendiği ve sürekli gittiği Konya Mutlu lokantısı'nda yiyeceğimizi söyledi. Yemeğimizi yerken yemeklerin tadından mı yoksa muhabbetin güzelliğinden mi olsa gerek vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Yemeğin ardından Mevlüt abi bizi Ankara Garına getirdi ve trene bininceye kadar bekledi.  Yine puslu bir Ankara akşamında kalkıyor anonsuyla trenimize binip Konya'ya doğru hareket ettik.
 
 Armutlu Gençlik Adına Teşekkürler, Saygılar  Mevlüt Abi...
 
 

 


04.06.2013

Yorum Yaz
İsim Soyisim :
Yorumunuz :

Mustafa ÖZGÜRDERE 08.06.2013 00:34:11
Mevlüt abimize ve bu röportajı gerçekleştiren genç kardeşlerime; Bu günün geçleri ama geleceğin ABİ'ileri olmaları noktasında UFUK AÇICI-YOL GÖSTERİCİ rüportajı yapıp-yayınladıkları için teşekkür ediyorum. Mevlüt abinin bahsettiği abiler Hüsnü Tuna, Ali İhsan Hoca, Osman İşler,Ahmet Özer.Arif Ünal,Yaşar Gür,Refik Acar...vb abiler köyde bizim için birer idol idiler. (En azından benim için öyleydi ,onların haberi olmasa bile.) BU GÜNÜN GENÇLERİ ! Kardeşlerim ! Sizler de birileri için birer idol olduğunuzun farkında olarak gelecek planlarınızı ona göre yapıp, çalışarak başarılı olduğunuzu duyduğumuzda-öğrendiğimizde en az sizin kadar bizler de sevineceğiz Armutlu'lu biri olarak. Artık Mevlüt abinin dediği gibi kıskananlar değil , başarılarınızla gururlanıp övünen , sevinen birileri var. HADİ SEVİNCİMİZİ ÇOĞALTIN. RAB'bim cümlenize zihin açıklığı, keskin bir zeka, ,feraset ve çalışma azmi versin...

Osman ÖZER 08.06.2013 17:49:35
Çok duygulandım abime ve diğer emeği gecen kardeşlere tesekkürler.

 
Copyright © 2012 Konya Bozkır Armutlu Köyü.